TÜİK diyor ki, “Ulusal gelirin %56’sını %1’lik bir kesim alıyor. Geri kalan %44’ünü de nüfusun %99’u paylaşıyor.”
Bu alçakça paylaşıma müdahale etmesi gereken iktidar ne yapıyor? Yine yoksul yurttaşa bağış çağrısında bulunuyor…
Bunun anlamı şudur:
Biz yıllarca, sizin emeğinizle üretip biriktirdiğiniz ulusal gelirin yarısından çoğunu, %1’lik bir avuç sermayeci alçağa vermeyi sürdürürüz. Geri kalan %99 yoksulmuş. 8-10 milyonu işsizmiş, 18-20 milyonu açlık sınırının altında, 30-40 milyonu da yoksulluk sınırının altında geliri varmış.
Kriz, işyerlerinin kapanmasına, yeni işsizlere yol açıyor, üretim dibe çöküyor, emekliler zorunlu faturaları ödeyemez duruma düşüyormuş. Umurumuzda değil.” demektedir iktidar.
Öte yandan 100 milyarlık kamu kaynağını yine bir avuçluk sermaye kesimine peşkeş çekiyor.
Kısacası, halâ yoksulun dişiyle tırnağıyla oluşturduğu kamu kaynağı yine hiçbir riske girmeyen, hemen işçi çıkarmaya alışan, üstelik vergi kaçakçısı sermaye kesimine sunuluyor.
Buna dur denmelidir artık.
Gelirin adil bölüşümünü sağlayacak yeni bir vergi düzenlemesi, servet vergisi alımına geçiş, kamu öncülüğünde planlı ekonomik kalkınma sürecine dönüş, temel sanayi ve ticaret alanlarında kamu iktisadi kuruluşları oluşturmak, yurtdışına kaçırılan birikimlere ve yok pahasına özelleştirilen KİT varlıklarına el koymak, eğitim, sağlık, ulaşım, enerji ve güvenlik hizmetlerinin kamu eliyle yerine getirilmesini yeniden sağlamak… gibi önlemler derhal alınmalıdır.
Muhalefet partileri, sendikalar ve öteki demokratik kitle örgütleri birlik ve dayanışma içinde bu önlemlerin alınması için mücadeleye girişmelidirler.
Hem de gecikmeksizin…