Hemen her gün doğal yaşamla ilgili haberler izliyoruz
Bir balık karaya vursa kurtarmak için insanlar seferber olur.
Kedi yavrusu kuyunun içine düşse çevredeki herkes yardıma koşar.
Derin kuyudaki yılanı kurtarmak için çırpınan insanları gördük.
Kutuplarda aç kalan ayıları beslemek duyarlı insanların öncelikli görevidir.
Karaya vuran balinaların tekrar denizle buluşmasını sağlamak için cana değer veren herkes koşuyor.
Köylerde kendi gönlünce sere serpe akan derelere HES yapılarak, yatağını, çevresini kurutmak…
Denizler doldurulup, insanları yüzmeye hasret bırakmak,
İnsanları denize uzaktan baktırmak çevreyi korumanın hangi maddesine uyar?
Öyle zaman oluyor ki;
Tam bir havuzlu otel yapılacak kadar yangın çıkıyor.
Bütün emeklere karşın devasa otel olabilecek kadar alan yandıktan sonra yangın sönebiliyor.
Yanan yerler; “Ağaçlandırılacak” denildikten sonra da,
Bir daha yanmasın diye villa şeklinde ağaçlar dikiliyor.
Ormanların kesilmesi…
Zeytin ağaçlarının kıyımı…
Verimli ovaları yok etme girişimleri…
Çarşamba ovasına çöp yakma fabrikası yapılması…
Çevre denince; sadece ağaçları, hayvanları, toprağı düşünmek yeterli mi?
Verilen zararlar sadece onlara karşı mı oluyor?
İçme suları siyanür tehlikesi altında olan köyleri, köylüleri kimler düşünecek?
Ormanları yok edilip, kıraç araziye çevrilen yerlerde yaşayan köylüler…
Kireç taşı ocakları, taş, çakıl ocakları arasında yaşamak zorunda bırakılmak istenilen köylüler…
Toz içinde, gürültülü bir yaşama nasıl katlanacaklarını,
Köylerinin içinde, evlerle iç içe çimento fabrikası yapılan köylülerin,
Bir daha göremeyecekleri temiz havayı düşündükçe uykuları kaçıyor.
İnsanların sağlıklı ortamda yaşama hakkı yok mu?
Hepimiz biliyoruz ki;
Çevre felaketine sebep olanlar Türkiye’nin servetini, kaynaklarını kendi servetleriyle birleştirenlerdir.
Yapılanlara bakınca görülüyor ki;
Halkın çevre koruma anlayışı ile birilerinin ”çevre koruma” anlayışı farklı.
Onlar, çevre denince doğayı değil,
Yandaşlarını,
Çıkar ilişkileri olanları koruma olarak anlıyorlar.
Avrupa, yaban hayatı ve yaşama ortamlarını koruma sözleşmesi ile yaban hayatını ve ortamlarını koruma altına alırken;
Biz insanların yaşama hakkı için neden sınıfta kalıyoruz?
Yaşam alanları,
Havası,
Suyu,
Toprakları bir şekilde ellerinden alınan köylüler haykırıyor
“-Yaşamak istiyoruz.
Köyleri çevre felaketleri ile karşı karşıya kalan köylüler haykırıyorlar;
Sesimizi duyan yok mu ?”
Orada yaşayan insanları tedirgin etmek,
İsteklerini görmezden gelmek “hak, hukuk, adaletin” hangi sayfasında yer bulur?
Halk, haklı olarak sesleniyor;
Ülkemize yapacağınız en iyi yatırım henüz el değmemiş doğal alanları,
Yaşam alanlarını korumaktır.
O bölgeler korunarak, insanların sağlıklı ortamda yaşamaları güvence altına alınabilir.
Yönetim kademelerinde olanlar halkın sesini ne zaman duyacaklar?
Tek bir sorumuz var;
“Bu memleket bizim”
Bu insanlar bizim değil mi?