Engelliler haftasındayız.
Engellinin en büyük silahı sabır ve azimdir.
En büyük engel sevgisizliktir.
Cehalet de baş engeldir.
Tv ekranlarında birileri 50 kişiyi öldürebilecek bir silah ve cephaneliğe sahip olduğunu beyan ediyor.
Ailece listeler tutulmuş, kimleri katledeceklerinin planlarını yaptığını rahatça söyleyebiliyor
Kime ve neye karşı silahlanmış?
Kimlere silah kullanacak?
Millete hakaret etmek serbest mi?
Bu açıklamaları görmeyenler,
Sorgulamayanlar,
Buna tepki verecek kişilere söz konuşabilme hakkına sahip olurlar mı?
Bütün insanlar engelli adayıdır. Bu nedenle herkes duyarlı olmalı.
Engelliler kendilerine sahip çıkamaz,
Aklını kullanamaz,
Aklına getirdiklerini yapamaz.
Onların da günlük hayattan beklentileri, istekleri vardır.
Bazı istekleri düşündüğümüz sıradan, normal isekler olmayabilir.
Gönüllerinden geçenler, sağlıklı insanın istemeyeceği şeyler de olabilir.
Bu ve buna benzer nedenlerle engellileri koruyup, kollamalıyız.
Sadece kişiler mi engelli olur?
Yönetenler de, yönetilenler de engelli olabilir.
Bir sistem kurmaya çalışırsınız.
Bazen bu durum öyle bir hal alır ki, işin içinden çıkabilmek mümkün olmayabilir.
Varmak istenilen sonuç ile karşılaşılan durum birbirine tamamen ters olabilir
Bunun örneklerini evde, çevrede, devlette de görebiliriz.
Adam çevresinde demokrat tanınır da evdekilere zindan hayatı yaşatabilir.
Adı ile kendisi de uyumlu olmayabilir.
Adı Cumhuriyettir, ya da Cemahiriye adını almıştır.
Diktatörlükten, diktatörden farkı yoktur.
Adı demokrat olur da yaptıkları faşist diktatörlükte görülemez.
“DERMAN” adını alır. Bir de bakarsın ki yaptıkları sizde derman bırakmaz..
Adı “güzel” olur. Uygulamaları çirkini bile aratabilir.
Adına adalet koyar.
Adalet sadece isimlerde, sözlükte, tabelalarda olabilir.
Bir süre sonra koltuktan, çevresinden, şakşakçılarının desteğiyle,
Dış desteklerle ayaktadır.
Bir de bakmışsın ki “demokratlık, adalet “ sadece sözlüklerde duruyor.
Devamında…
Devletin varlığına kast edecek düşmanlara fırsat sağlayacak her ortam mevcut
Cephelere ayırmış millet,
Çatışma haline sokulmuş halk,
Hatta taş üstünde taş kalmamış şehirler…
Bu örnekleri uzun uzadıya çoğaltmak mümkündür.
Terazi “adaletten” şaşmaya başlayınca;
Bakan,
Gören,
İşiten,
İzleyenler teker teker işin içinden sıyrılır.
Aman başıma bir şey gelmesin.
“Ele yelek olan bana elbise olur.” diye aklından geçirip,
Sadece günlük çıkarlarını düşünenler olduğu müddetçe,
İktidar gücünü elinde bulunduranlar gittikçe daha zalim,
Daha gaddar olmaya başlar.
Cılız ses çıkaranları da sinek gibi ezmeye,
Ezdikçe de azmaya başlarlar.
Bunun en bariz örneklerini
Musolini’de
Franko ‘da,
Hitler’de bütün dünya gördü.
Alman papaz;
” Sıra bana gelinceye kadar ses çıkarmadım.
Sana gelince de ses çıkaracak kimse kalmamıştı” diyerek, kısa ve net özetlemişti.
Kendisine dokunuluncaya kadar ses çıkarmayanlar sağlıklı bir düşünceye sahip mi?
Bütün organları sağlam olduğu halde “düşünmeyi” başkalarına bırakanlar da engellidir.
Toplum düşünen, sorgulayan, eleştiren ve uygulayan insanlarla gelişir.
Ders çıkarılıp, önlem alındıkça tarih tekerrür etmez.
Bakan,
Gören,
Sadece kendisi için değil, toplumun menfaatini de düşünen…
Her şeyden önemlisi de çocuklarımızın geleceğini…
Toplumda düşünenler çoğaldıkça işler daha düzenli olur.
Düşünebilen insanlar attıkça demokrasi de engelli olmaktan kurtulur.
Bütün bunları yaparken sağlığımıza gerekli özeni göstermeliyiz.
Beden sağlığı kadar, akıl sağlığımız da çok önemli.
Akıl sağlığımıza gerektiği önemi vermezsek,
Aklımızı başkalarının kullanımına devredersek,
Kapıldığımız akıntının sonunda engellilik derecemiz de belli olur.