2004-2009 yılları arasında İzmir’de bakkal dükkânı çalıştıran biri olarak yazmasam olmazdı…
Ben altmış yaşına merdiven dayadım.
Bizim yaş kuşağında olan dostların mahalle bakkalıyla ilgili anısı mutlaka vardır…
Vahşi kapitalizmin dayattığı tüketim toplumu açmazında bizim hayatımızda sosyal boyutu ile ailemizden biriymiş gibi gördüğümüz bakkal amcalı günleri düşününce henüz ambalaja girmemiş damla sakızlı günler tadı doyumsuz nostalji gibi karşıma dikildi ben de çocukluğumun güleç yüzlü babacan bakkal amcasından başlayıp günümüzün mutsuz somurtkan bakkal amcasını yazayım dedim…
Çocukluk yıllarım…diyelim ki ben okula gittim babam da işe..okuldan çıktım eve geldim..kapıyı açan yok..
bu durumda asla paniğe kapılmadan doğruca tonton bakkal amcaya koşardım..bilirdim ki annem bir yere gitti ve evin anahtarını bakkal amcaya bıraktı..Bakkal amca mahallenin emanetçisi ve aynı zamanda mahallenin en çok güvenilen kişisiydi..
Diyelim ki babam işte ve evde para yok..alınması gereken bir şey var..bakkal amcada olan bir şeyse sorun değil..bakkal amcada yoksa da sorun değil..varsa raftan alır bakkal amcaya gösterirsin o da sayfaları eskimiş veresiye defterine yazar..eğer onda yoksa para istersin verir gider başka yerden alırsın…yani bakkal amcanın defterinde çözümsüzlüğe yer yoktur…
Bizim bakkal amcaya güvendiğimiz kadar o da bize güvenirdi..bilirdi ki babam maaşını aldığı zaman borcunu ödemeden eve gitmezdi…
Bakkal amca mahallenin dert dinleyip yol gösteren “Güzin” ablası ve aynı zamanda olan bitenin öğrenildiği habercisiydi…gelen mektupları aldığımız adresimizdi bakkal amca…
Bakkal amcanın arkasında veresiye satanla peşin satanın karikatürize edildiği tahta çerçeve asılı dururdu…
bizim bakkal amca veresiye verdiğinde bile peşin satan kadar mutlu bir yüz ifadesiyle gülerdi…
Sonra daha çok ürünün satıldığı marketler açılmaya başladı…ardından marketlerin yerini süper marketler aldı..artık bakkal amcanın gülen yüzü yerini veresiye satan mutsuz bir yüze bıraktı…bakkal amcanın dükkânında belirli sürelerde satamazsa bozulacak ürünler varken süpermarketler koca koca dolaplar içinde yıl boyu raf ömrü tükenmeyen ambalajlanmış ürünler satıyordu..sonradan anladık ki uzun ömürlü ambalajlı ürünler hem bakkal amcaya hem de bize musallat olan çağın kötü hastalığı olarak bilinen kanserin tetikleyicileri imiş..
Sonra vahşi kapitalizmin hepimizin yıllarının bankalar tarafından ipotek altına alındığı kredi kartları girdi hayatımıza…bakkal amcanın iş hayatındaki kanser artık metastaz yaptı..bakkal amcadan sadece ihtiyacı kadarını alan insanlar artık alışveriş arabalarını doldurup kasaya geliyor cebinden kredi kartını çıkarıyor..kasiyer kızın kasasına giren kâğıt parçası karşılığında para vermeden aldıklarıyla keyifle dışarı çıkıyordu…ay sonu kredi kartına ait hesap ekstresini defalarca inceleyip nasıl ödeyeceğini kara kara düşünüyordu… Kredi kartının kasada limit yetersiz uyarısı ile aldıklarını kasada bırakıncaya kadar bakkal amcayı unuttu gitti…
Kredi kartını ödeyemeyen ve parası olmayan vatandaş eğer ayakta kalmayı başarabilmişse bakkal amcaya gidip utana sıkıla “ay başına kadar yazar mısın..?” deyince barkod okuyucunun değil vicdanının sesini dinleyen bakkal amcaya mahcup minnet duygusuyla teşekkür etti…
Ben İzmir’de bakkallık yaparken Samsun’da ameliyat olmuş babamın yanında olamadığım için biliyorum ki bakkal amcanın cenazesi düğünü yoktur..gün ağarmadan açtığı dükkânını ortalıktan el ayak çekilinceye kadar açık tutmak zorundadır..
Bizim kuşağın hayatlarına mutlaka dokunmuş ve mahalle halkı için sosyal işlevi olan bakkal amca Don Kişot’un yeldeğirmenine saldırması gibi süper marketler karşısında çaresizdir.. çırpındıkça daha çok batağa saplanmaktadır…savaştadır ama askersiz ve silahsızdır yani yenilmiştir…
Süpermarketin kasasında parası eksik kaldığında aldıklarının bir kısmını bırakmak zorunda kalan yurdum insanı…
Ülkemizin tarımını yok ederek kendi ülkelerinin GDO’lu ürünleriyle bizi zehirleyen ve kazandığı parayı kendi ülkesine taşıyan çok uluslu sermayenin değirmenine su taşıyan yurdum insanı…
Çocukluğumuzun bakkal amcası ya yok oldu ya da yok olmak üzere…
hepimizin bakkal amcaya hem gönül borcu hem de ihtiyacı var…
Benim de ihtiyacım var..Sayfam bitti…
“Bakkal amca yazılmamış iki satır veresiye verir misin..??”
“Defterde yazacak yer yok..kalemin kadar yaz” dedi…
Ben de öyle yaptım..kalem bitti..yazı da…