Son yıllarda yaşadığımız bir çok olumsuzluğun nedeni/kaynağı/sorumlusu olarak “devlet”i görmek anlayışının çok yaygınlaştığına tanık oluyoruz.
Üstelik, sol, sosyalist kültürü benimsediğini, toplumsal gelişmelere ve olaylara sınıfsal baktığını düşündüğümüz bir çok insan da böyle davranıyor.
Sözgelimi, herhangi bir tarikat/cemaatin sözde Kur’an kursunda, medresesinde, yurdunda sıkça tanık olmaya başladığımız çocuklara taciz/tecavüz vb. olaylar kamuoyuna yansıdığında, doğallıkla ve öncelikle dinsel gerici sömürücülük suçlanıyor. Yanı sıra, anne-baba duyarsızlığına dikkat çekiliyor.
Ama, neredeyse bunlar kadar da, “devlet” göz yummak, özendirmek, cesaretlendirmek, desteklemekle suçlanıyor…
“Devlet”i sorumlu sayan saptamalar bir yanılgının yansıması gibi görünüyor.
Hatta, bilinçli/bilinçsiz bir kavram karışıklığının yaşandığını…
Suçlanan “devlet”, tüm kurum, kural ve kurgu bozulmuşluğuna karşın, “Türkiye Cumhuriyeti”dir.
1950’den bu yana, gerici, dinci, işbirlikçi iktidarlarca temel yapısı ve işleyişi sürekli olarak çarptırılıp bozulsa da, asıl yıkım denilebilecek süreç AKP iktidarıyla yaşanmaktadır…
Yakınıp eleştirdiğimiz pek çok olumsuz gelişmenin kaynağı da AKP İktidarının yarattığı iklimdir.
Bir yanıyla, “tarikat ve cemaatler koalisyonu” niteliğiyle de değerlendirilen AKP İktidarının, eğitim-öğretimi, ulusal, kamusal, bilimsel, laik ve demokratik ekseninden uzaklaştıran, işbirlikçi-dinci-gericiliğin etkileyicilik ve belirleyicilik girişimlerine açan uygulamaları, yakınılan aşağılık olayların ana nedenidir.
Bu durum, tüm yıkıma uğratılmışlığına karşın “devlet tercihi” olarak görülürse, “iktidar” denilen siyasal ve sınıfsal gücün, devletin yapısı ve işleyişini etkileyici, düzenleyici ve belirleyiciliği göz ardı edilir.
Öyle olunca da, toplumun büyük bölümünde, özellikle aydınlanmadan pay alabilmiş emekçi sınıf ve kesimlerde, alçaklığın başsorumlusu olarak görülmesi gereken iktidar/AKP, “devlet”in ardına gizlenmiş, bir bakıma da gözden uzaklaştırılmış, hedeflikten çıkarılmış olur, olmaktadır.
“Bu devlet zaten, halktan, emekten, eşitlik, özgürlük ve demokrasiden yana olmamış, baştan beri egemen sınıfların baskı aracı işlevini görmüştür, görmektedir.” diyenlerin çok olduğu bir gerçek elbette.
Ancak, aynı devlet, neredeyse aynı kurum ve kurallarla biraz çağdaşlasma/uygarlaşma niyeti taşıyan iktidarlar sürecinde, bu denli alçakça gelişmelere kaynaklık etmemiştir.
Bu durumun, devlet-iktidar ayrımının yansıması olduğu görülmeli, asıl hedefin iktidar olduğu göz ardı edilmemelidir…
Bu ayrımın yapılmaması, “bu cumhuriyet/devlet yok olsa, yıkılsa da olur. Hatta yıkılmalıdır.” diyenlerin yaratmak istedikleri algıyı yaygınlaştırma işlevi görür, görmektedir.
Bu yanılgıya düşülmemelidir…