Mayıs ayının 2.Pazar gününü anneler günü olarak kutluyoruz…her ne kadar kapitalizmin tüketime yönelik bir anma olsa da biz de elimizden geldiği kadar yazıyla ya da bir şiirle katkı vermeye çalışıyoruz…
Bundan dört yıl önce 2015 yılında anneler günü için televizyonlarda dönen reklamların birinde görmüştüm ve o görüntü üzerine bir “anneler günü” yazısı yazmaya karar vermiştim…
Bugün de sistem aynı düzlemde yürüdüğü için yazıyı tekrar etmekte bir sakınca yok….
Bir kadın…
Gazetelerde yarım sayfa üzerine yapılmış bir reklam.. Reklamı okuduğunuzda kadının bir anne olduğunu anlıyorsunuz…
Yüz ifadesi çok mutsuz..anneler günü için kendisine verilen armağandan hoşnut olmadığını anlatıyor…”yine mi çiçek..? “
Oysa…
Anneler Günü’nün ortaya çıkış öyküsünden haberi yok..kadının suçu değil elbet..kapitalizmin insanlığın biriktirdiği bütün değerleri paraya endekslediği bir süreç yaşıyoruz..
Harcadığın para kadar değer veriyorsun algısı ile kuşatılmış bir dünya burası…
Oysa…
Anna Jarvis 1905 yılında yaşamını yitiren annesi Ann Maria Reeves Jarvin’in ardından 1907 yılından başlayıp 1914 yılına kadar verdiği mücadele sonunda kabul edilen “Anneler Günü” nde bütün çocukların annelerine birer mektup yazması için çabalayıp durmuştu…
Anna Jarvis’in annesi bir öğretmendi.
Aynı zamanda çalışanların sağlığı ve iş güvenliği konusunda çalışmalar yapan bir aktivist bir kadındı… Amerika’da yaşanan Kuzey-Güney savaşında anneleri taraf gözetmeksizin her iki tarafın yaralılarına bakmak için örgütlemeye çalışıyordu.. Biliyordu ki bütün yaralar anne eli değdiği zaman iyileşiyordu.
Anna Jarvis “Anneler Günü” için mücadele eden ama sonrasında buna karşı mücadele eden bir kadın…
Anna Jarvis kapitalizmin paraya tahvil edilmeyen hiçbir insani ilişkiye olumlu bakmadığı bir süreçte anne sevgisinin kapitalizm için ciro ve kârdan başka bir anlam taşımadığını görünce “Anneler Günü”nün tescilinin iptali için mücadele vermiş ama başarılı olamamıştır…
” Anneler Günü” yaratıcısı olan Anna Jarvis yaşadığı hayal kırıklığının ardından evlenmemiş..çocuk sahibi olmak istememiştir… Seksen dört yaşında kör ve sağır bir halde yoksulluk ve yalnızlık içinde akıl hastanesinde yaşamını yitirmiştir…
“Yine mi çiçek..??” diyen anneler bundan haberiniz var mı..?
Anadolu topraklarında bir çocuk olmak zordur bir kadın olmak bir de anne olmak çok zordur…bu topraklarda bir de sokak hayvanlarının işi çok zordur…
Kübra bebeğin açlıktan öldüğü bir coğrafyadır burası…bir annesi vardı elbet…
Ayaz bebek camı kırık bir evde zatürreden öldü…21.yüzyıldı ve onun da annesi vardı…
Muharrem bebeği çuvalın içinde otopsiye götüren babanın çaresizliğine evinde ağlayan Muharrem bebeğin annesi de bu toprakların çaresiz annelerindendi…
Kayıp oğlunun ölüsünü yıllarca arayan Berfo anayı “Cumartesi Anneleri” nden tanıyorsunuz değil mi…?
Ekmek almaya gönderdiği Berkin çocuğun vurulduğu andan sonra 269 gün boyunca yoğun bakımda verdiği yaşam mücadelesinin ardından onaltı kiloya düşmüş cansız bedenini toprağa bırakan annenin meydan meydan yuhalatıldığı bir coğrafyadır burası…
“Biz ondan çok şey öğrendik..ondan insanlığı öğrendik” diyen Ali İsmail Korkmaz’ın annesinin başka çocuklar öldürülmesin diye verdiği mücadelede kolunun kırıldığını anımsıyorsunuz değil mi…??
Töre uğruna oğlu tarafından öldürülen kadınlar yaşıyordu bu topraklarda…
Canından can..kanından kan verdiği Özgecan’ın öldürülüş şekline isyan eden annenin “keşke kurşunlasalardı” diyen annenin çığlığı kulaklarınızdan çıktı mı…???
Evet 12 Mayıs Anneler Günü… Çiçeği beğenmeyen anneye soralım…
Oğullarını kızlarını zamansız ve erken ve insanlık suçu dediğimiz gerekçelerle toprağa emanet bırakmak zorunda bırakılmış anneler için hangi oğul hangi kız çiçek getirecek de anne beğenmeyecek…
Bu ülkede “çocuklar ölmesin” diye bağlandığı televizyon kanalında annelerin çığlığına ses olan Ayşe öğretmeni cezalandıran bir düzenden “yine mi çiçek..??” diyen annenin haberi olsaydı keşke…
Evet bugün Anneler Günü…
Ben diyorum ki bugün oğullar kızlar tıpkı Anna Jarvis’in yaptığı gibi annelerine birer mektup yazsın…bu coğrafyada okuma yazması olmayan o kadar çok anne var ki bu mektupları yazanlar bu mektupları kendileri okusunlar… Ellerinde çiçeklerle çıksınlar annelerinin karşısına… okuduğunuz benim anneme yazdığım bir mektuptur aslında…benim yazdığım ve yazamayanlar adına yazılmış bir mektup…
Anne candır…
Anne aşı çoğaltan..acıyı azaltandır…
Anne fırtınalı denizlerde sığınılacak bir limandır..öfkesi saman alevidir… parlayıp sönen…
Sevgisi sonsuz.sabrı taş çatlatandır…
Anadolu’nun büyük ozanı Nazım Hikmet’in söylediği gibi… “Analardır adam eden adamı…Analara kıymayın efendiler…”
Elleri öpülesi annelerimizin ciro hesabı üzerinden kayıtlara geçmeihtimalini ortadan kaldıracak güç annelerimizin yanağına konduracağımız öpücükte gizlidir…
Anadolu kadar anaç…
Anadolu kadar doğurgan…
Anadolu kadar sevecen…
Annelerin…anne olacak kadınların ve ana yüreğiyle donatılmış ama anne olmamış ve olamayacak bütün kadınların “Anneler Günü” kutlu olsun…