Ülkemizde gerek işsizlik gerekse açlık ve yoksulluk sınırlarını dikkate aldığımızda emekçilerin örgütlenmesinde ve hak aramalarında sosyal baskıya maruz kaldıkları gün ışığı gibi ortada duruyor.
Sendikal örgütlenmede güçlü olan sendikanın hükümet yanlısı olması da bu baskının somut göstergesi değil midir?
Basında sıkça yer alan hükümet yetkilerinin bu maaşa çalışacak çok adam var, kimse işi beğenmiyor vb söylemler de işçilerin ve memurların sendikal tercihlerine rehber olmuyor mu?
Ücretli Köle
Ülkemizde açlık ve yoksulluk sınırı dikkate aldığımızda Türk İş verilerine göre;
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı 1.518,00 TL bu tutar açlık sınırını ifade etmektedir.
Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı olan yoksulluk sınırı da 4.944,63 TL dir. Bekar bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 1.899,03 TL olarak belirlemiştir.
Açlık ve yoksulluk sınırına erişemeyen işsizlerin oranı da TUİK verilerine göre %13 seviyesine ulaşmıştır.
Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2017 yılı Ocak döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 695 bin kişi artarak 3 milyon 985 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 1,9 puanlık artış ile %13 seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde; tarım dışı işsizlik oranı 2,2 puanlık artış ile %15,2 olarak tahmin edildi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 5,3 puanlık artış ile %24,5 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 2 puanlık artış ile %13,3 olarak gerçekleşmiştir.
Üretimden Gelen Güç Tehdit Altındaysa Emekçiler Ne Yapmalı?
Ülkemiz koşullarında çalışan emekçilerin, emekliler, kırsal kesimde yaşayanların ve çalışan tarım işçilerinin büyük çoğunluğu açlık ve yoksulluk sınırı altında, yeterli satın alma gücüne sahip olmadığından temel gereksinimlerini karşılayamazken ülkemizde işsiz nüfusta birkaç milyona ulaşmıştır.
Toplumsal muhalefeti örgütlemesi gereken sendikalar ve sivil toplum kuruluşları açlık, yoksulluk ve işsizlik baskısı altında ya kaybedersem korkusuyla hareket edemez hale gelmiştir.
Tüketmezsek, Tükenirler!..
Sendikal mücadelenin önderlerinin bu durum karşısında yeni çözüm yoları bulması gerekmektedir. Üretimden gelen güçle, tüketimden gelen gücün birlikteliğini sağlamayı amaç edinmelidirler. Sendikal güçle tüketici derneklerinin güçlerinin birlikteliğini sağlamalıdırlar. Üretimim gücüne bir de tüketim gücünü ekleyerek bilinçli davranışı örgütleyip, boykot etme- tüketmeme haklarını kullanarak, hak aramada yeni bir mücadele yöntemi oluşturmalıdırlar
Kapitalist ekonomi sistemin hakimleri, tüketicileri tüketim kültürü tuzağına düşürerek karlarına kar katmak için sistemlerini tüketicilerin tüketmesi üzerine kurduğunu biliyoruz. Sermayede ucuz ve güvencesi emek üzerinden daha çok kar ettiğini de biliyoruz.
Emek Gücümüzle Tüketim Gücümüzü Birleştirmeliyiz.
Emek örgütleri ile tüketici örgütleri güçlerini birleştirir, sınıf ve tüketim bilinçlimizi geliştirerek yeni örgütlenme modelleri geliştirmelidir. İnsanca yaşayacağımız yeni bir dünya için emek ve tüketici örgütleri güçlerini üretimden gelen güçle birlikte tüketimden gelen gücünü kullanırsa sermayenin ürünlerini boykot eder tüketmezsek, ürettikleri mal ve hizmetlere talep yaratmayıp satın almazsak, örgutsel amacımıza ulaşmada rehber olur.
Dolayısıyla en güçlü holdinglerin örgütlü ve bilinçli emekçi tüketiciler karşısında tüketicinin iradesine boyun eğerek hak aramalarında baskılar boyun eğmeden gözetmek durumunda kalacak üretimlerini de buna göre düzenleyeceklerdir