Hepimiz sızlanıp duruyoruz…
Hükümet zam vermedi.
Hayat pahalılığı aldı başını gitti.
Fiyatlara koşsakta yetişemiyoruz.
Zamlara sitemlerimiz, feryadımız bile yetişemiyor.
Daha zammın biri yerleşmeden diğeri hazır bekliyor. Saldırıları yoğun ve şiddetli bir biçimde sürüyor.
İyi ki de biz asker milletiz.
Yoksa bu kadar kalleş,
Bu kadar adi,
Bu kadar yoğun zam saldırısına baş edebilmemiz çok ama çok zor olurdu.
Zamlar tek tek üzerimize gelse de görünmez birlik kurdukları anlaşılıyor.
Sonuçta hepsi birden bir arada üzerimize geldiklerini,
Ne var ne yok hepsini alıp,
Bizi perperişan halde bıraktıklarını görüyoruz.
İşte benim tepkim de burada başlıyor.
Zamlar birlik oluyor da biz neden birlik olamıyoruz?
Alfabemizde 29 harf var diye hepsini grup kurmada kullanmak zorunda mıyız?
Bırakın bazı harfler yetim kalsın.
Bırakın oldukları yerde uyusunlar.
Bırakın bazı harfler kimsesizliğin ne demek olduğunu anlasın.
Bırakın.
Bırakın…
Aynı harfler etrafında toplanamadıktan sonra,
Aynı cephede nasıl toplanacağız?
Zamlar topluca üzerimize gelirken onun arkasındaki güçlere nasıl karşı koyacağız?
Zamların arkasındaki güçler sessiz sedasız birlik olabiliyorken;
Ezilen,
Perişan edilen,
Aç bırakılan,
Yoksulluğun pençesinde debelendirilen bizler ne yapıyoruz…?
Farklı tarihlerde farklı saatlerde 20- 30- 50 kişilik gruplar halinde bir araya gelip körler sağırlar misali bildiklerimizi birbirimize anlatıp;
“Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiç birimiz” diyoruz da …
Aynı vatan toprağında,
Aynı şehirde,
Aynı sokakta,
“Birleşe birleşe kazanacağız” diyoruz da…
Aynı sloganlar altında neden toplanamıyoruz.
Bir araya gelinceye kadar olsun,
Toplanıldığı zaman olsun,
Kaçımız kaç kişiye hal hatır sorup, selam verdik?
Kalabalık olabilmek için neler yaptık?
Birbirimizden üstün tarafımız, böbürlenmemizi, büyüklenmemizi sağlayacak hangi durum var?
Kendi gruplarımız içinde iletişim kuramadıktan sonra diğer gruplarla nasıl bir iletişim sağlayacağız?
Zamlar birimizi diğerimizden ayırıpta aramızda ikilik mi yaratıyor?
Hepimiz aynı salkımın taneleri değil miyiz?
Hepimiz hayat pahalılığı cenderesinde sıkılıp suyumuz çıkarılmıyor mu?
Yoksa birilerimizi hunharca ezerken diğerlerimizi üfleye üfleye acıtmadan mı eziyorlar?
Ben anlayamadım. Siz anladınız ise bana da anlatır mısınız?
Mitinge katılanlar böyle de katılmayanlar…
Onlar hayatlarından memnun mu?
Yoksa onlar kazansın biz de yiyelim anlayışı içindeler mi?
Bu da haksızlığın bir başka boyutu değil mi?
Neden sizlerin çorbada tuzunuz yok?
Her şeye zam olsa da, tuza yapılan zamlar bir türlü kullanımını azaltamadı. Zamlar sadece çalışanları mı perişan ediyor?
Emeklileri perişan etmiyor mu?
Emeklilerin aldıkları kendilerine yetiyor da bizim mi haberimiz yok?
Kaç emekli torununa bir çikolata, bir oyuncak alabiliyor?
Onlar neden haklarını istemekte çekingen davranıyorlar?
Çalışırken patrona, işverene, amirlerine boyun büktükleri yetmemiş olacak ki emeklilikte de seslerini çıkarmayan sessiz çoğunluk olarak oturup, bekliyorlar. Bekliyorlar ki yönetenler hakkımızı verirler. Bitmez tükenmez sabır gerektiren bir durum değil mi sessizce beklemek…
Öyle günleri de görürüz inşallah diyelim.
Yapılanlar yapacaklarının garantisidir de…
Bugüne kadar neler yaptılar…
Yapılanlar herkesin gözü önündedir.
Kendisinin bir mitingde dediği gibi;
“8 yıl önce asgari ücretle aldıklarınızdan bu gün daha az şeyler alıyorsanız… Bize oy vermeyin.”
Vatandaş olarak hesap elinizde.
Sayın yetkilinin demeci de ortada.
Ağlamak için duvar aramayın.
Çözüm sizlerin ellerinde.
Kararsız olmayın.
Karar sizin.