Baştan belirteyim ki Defne’nin özel hayat tercihi benim tasvip edebileceğim bir çizgi değildir. Ancak bu konuda beni ilgilendiren mevzu bunu tasvip eden beyanlara sahip Altanlar ailesinin olayda gösterdiği ikiyüzlülüktür ve mahkeme tarafından bunun hiç dikkate alınmamasıdır.
Bir kere Kerem Altan’ın babası Ahmet Altan bu ülkeyi birbirine katan “Aldatmak” kitabının yazarıdır ve olaydan hemen sonra yine cinsel özgürlükler konusunda mangalda köz bırakmayan dayı Hıncal Uluç’un kaleme aldığı sırf erkek yeğenini aklamak adına Defne’yi ölüm gerçeğini hiçe sayacak edepsizlik ve saygısızlıkla “su testisi su yolunda kırılır” şeklinde itham etmesi, bırak Kerem Altan’ı, ailenin komple ceza almasını gerektirecek bir suçtur.
Entelektüel birikimleriyle fuhuş kabul ettikleri bir alana yatırım yapmaları sonra insanları kullanmaları ve dönüp bir de yüzsüzce onları feodal bilinçle suçlamaya kalkmaları organize terör suçuna girecek bir rezilliktir. Ama anayasa Mahkemesinin aldığı karara bakın:
Anayasa mahkemesi, kendisine 12.Ceza Mahkemesinin, sanığın yardım ve bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeme suçu işlediği tespitinin yaptığı gerekçe hatırlatılmasına rağmen yine de Kerem Altan’ı, Defne’yi ölümünden önce yardıma muhtaç hale getirecek kasıtlı bir tutumu olmadığı gerekçesiyle suçsuz bulmuştur.
Olay öncesine atıfla yapılan bu saptırma ile olay anındaki ihmalkarlık nasıl önemsiz gösterilmeye çalışılır hiç anlaşılır bir durum değildir. Ayrıca yine Anayasa Mahkemesi, Ceza Mahkemesinin sanığı suçlu bulan tespitine aykırı karar almasına rağmen olay yeri ve tanıklar konusunda delillerin ihmal edilmişliği ile ilgili itirazlara da kendilerinin bir denetim sorumluluğu olmadığını bu işlerden konuyla ilk elden ilgilenen adli ve idari mercilerin yükümlü olduğunu küstahça ifade ederek yanıt vermekten çekinmemiştir.
Şayet adalet gözetmek gibi bi gayesi olsaydı kendisinin kendi sorumluluğu dairesinde(teorik yaklaşımda yani) dikkate alacağı somut deliller yukarıda ortaya koyduğum delillerdi.
Ondan sonra Defne’nin suçunu da konuşalım tabi ki. Ancak şunu söylemek gerekiyor ki ücretli fahişenin bile yaşam hakkını ihmalkarlıkla sonlandırmaya hiçbir hukuk cevaz veremez böyle bir hak yoktur, nerde kaldı burada kendisinden bi şekilde hoşlanmış bir kadın yatağında sevişme anında can veriyor ve Kerem efendi de cinsel özgürlüklerin en önde giden savunucusu bir ailenin mensubu.
Bir mollanın vicdanı bile gerek Allah korkusundan gerek sevgisinden bu kadar adi kadın düşmanlığı içeren ataerkil bencillikte davranmaya cesaret edemezdi sanırım.
Ha bir de şuraya not düşelim modern çizgide olsa da evlilik hassasiyetiyle hareket eden veya yalnızlığı tercih eden kadınları ilkel bulmayı kesin bir zahmet.
Bu insanlık dışı muameleyi göreceği zihniyeti taşıyan insanlarla muhatap olmaktansa çok doğru bir tercihte bulunmaktadırlar. Dişiliği ile son derece barışık bir kadın için bu bedel çok ağır ve insanlık dışı olmuş olsa da.