Biz emperyalizme karşı kurtuluş savaşı verirken,
Atalarının da emperyalistlerle birlikte hareket edip, askerlerimizi arkadan vurmalarını…
Cepheye malzeme ve asker sevkiyatı yapan trenlerimizin geçtiği demir yollarını sökmelerini…
Yaralı askerlerimizin hastanede kılıçtan geçirilmesini…
Cephede yaralı askerlerimizin karınlarının deşilip, bağırsaklarından altın arayan dedelerinin yaptıklarını unutmadık…
Unutamadık…
Unutamıyoruz…
Onları da,
Olanları da unutursak…
Başımıza neler gelebileceğini tahmin edebilmek insanın akıl sağlığını bozmaya, insanın çıldırmasına sebep olmaz mı?
Atalarımızın aç, susuz, mermisiz, silahsız canını dişine takarak cepheden cepheye vatanı ve namusunu kurtarmak için koşarken,
Canlarını verirken bu günleri düşünselerdi acaba aynı tempoda mı koşarlardı…
Bunu hiç düşündük mü?
Bu toprakları bize vatan olarak bırakanlar, bedelini kanlarıyla, canlarıyla ödeyerek elde ettikleri T.C. vatandaşlık hakkının bugün işportaya çıkarılarak parayla satıldığını görseler acaba ne derlerdi…
Bu devletin vatandaşlık bedelini kanlarıyla, canlarıyla ödeyen dedelerimizin torunları olarak bu durum zorumuza gitmiyor mu?
Kendi ülkeleri işgal altında iken kaçarak bizim ülkemize sığınıp, basen büyütenler,
Deniz kenarında zevk sefa içinde eğlenenler,
Tavşanlar gibi üreyebilmek için tek “o” işi yapabilmekten başka bir şey düşünmeyenleri bizler daha ne kadar,
Nereye kadar,
Ne zamana kadar içimizde barındırmak zorundayız?
Şimdilik yeterince çeteleşmemiş,yeni yeni çeteleşmekte olan bu vatan kaçkınları,
Misafir olduklarını unutarak, bulundukları mahallelerin, sokakların huzurunu kaçırmakta…
Oralarda oturan vatandaşlarımızı taciz, tehdit ve tecavüz olaylarına başladıklarını da duyuyoruz.
Huzur bozucu olaylarına şahit oluyoruz.
Tabi ki bu vatan kaçkınları memleketimizi yönetenlerin mahallelerinde oturmadıkları için onları henüz rahatsız etmişlerdir.
Bu rahatsızlıklar onlara ulaşınca mı önlem almayı akıllarına getirecekler.
Halk galeyana gelip, kendi önlemlerini kendileri almaya kalkmaları mı istenmektedir.
Böyle bir şey olabilir mi?
Böyle bir şey kabul edilemez.
Halkın rahat, huzurlu ve mutlu bir biçimde yaşamasını sağlamak yetkililerin görevi olduğunu onlara hatırlatıyor, görevlerinin gereğini de bekliyoruz.
Öyle üç kuruşa vatandaşlığımıza geçirilen kaçkınların, yarın herhangi bir durumda namluyu kime, nereye ve ne için doğrultacağının hesabını yapan bir kuruluş var mı?
Bunun da hesabı iyice yapılmalı…
Kendi vatanını, kendi namusunu düşünmeyenlerden bizim vatanımız için bir şeyler beklemek hayalcilik olmaz mı?
Sadece para gelsin diye mi bu duruma tavizler veriliyor.
Tarihte kaldığını sandığımız “TROYA” Truva atı,
Günümüzde ensar denilerek içimize sokulan bunlar olmasın.
Ben bu gelenlerin ensar değil de Truva atının içine saklanan elemanlar olduğu düşüncesindeyim.
Bunların bulundukları yerlerde huzursuzluklar çıkarmasınlar diye önlem neden alınmaz?
Vatan, evimizdir.
Kutsalımızdır.
Namusumuzdur.
Elini kolunu sallayan hiçbir misafirimiz evimizin nasıl ki her odasına giremiyorsa, bu ensar diye adlandırılan vatan kaçkınları da belli toplanma noktalarında toplanıp, halkımızın huzurunu bozmadan misafirliklerinin bitip, gitmeleri için yöneticiler gerekli önlemleri almalı.
Üç beş zibidinin bir araya gelip, halkın huzurunun bozmalarına izin verilmemeli.
Fransa’da yaptıkları, sokakları yangın yerine çevirdikleri gözümüzün önünde değil mi?
Yoksa bizde de aynı şeyleri yaptıkları zaman mı önlem alınması düşünülüyor?
Yoksa biz bu musibetleri hak mı ediyoruz…?
Halk olarak nereye kadar,
Ne zamana kadar sabır göstermemiz gerek…
Tek çıkar yol, bu beladan bizleri kurtaracak olanlara hep destek, tam destek…
Bunu dememiz
Bunu yapmamız kaçınılmazdır.