Doğa Bilimci Prof. Dr. Ahmet Karataş Özel Röportajı #1

Okuma Süresi: 8 dk.

Öncelikle bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Biz sizi bilim adamı, kuş gözlemcisi ve doğa bilimci olarak tanıyoruz ama kendinizi tanıtır mısınız?

1971 yılında Giresun Bulancak ilçesinde doğdum. Köy ilçeye çok yakın olduğu için babam dâhil hemen herkes esnaftı. Köyümüzün ilk 4 yıllık fakülte mezunu oldum. Benden sonrakilere de örnek oldum diyebilirim. Peş peşe fakülteler bitmeye başladı, mühendisler, hekimler vb. esnaflık biraz daha kenara itildi. Okul yıllarında çok zorluklar çektim. Okula sürekli yürüyerek gidip geldim. Dayım öğretmen olmasına rağmen, annemin okuryazarlığı yoktu onu okula bile göndermemişler. Babam ilkokul mezunu ama okumayı seven meraklı bir kişilik, tarih ve coğrafya konularında özellikle onlar beni hep desteklediler. Maddi zorlukların yanı sıra hep başarı ile okulları tamamladım. 1989 yılında Ege Üniversitesine başladım. Biyoloji bölümünü 4 yılda bitirdim. Ardından yüksek lisans ve doktora yaptım. 2000 yılında Dr. Ahmet Karataş oldum. 2005 yılında Doçent, 2010 yılında Profesör oldum. Halen 1995 yılında başladığım Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesinde Profesör olarak çalışmalarımı sürdürmekteyim.

Doğa Bilimci, Prof. Dr. Ahmet Karataş

Bu yıllar içerisinde çeşitli idari görevler de aldım. Anabilim dalı başkanlığı, Biyoloji bölüm başkanlığı, Zübeyde Hanım Sağlık Yüksek Okulu Müdürlüğü yanında pek çok bilimsel dergide, editörlük, danışmanlık, hakemlik yapmaktayım. TÜBİTAK proje panellerinde, IUCN gibi uluslararası kuruluşların bilimsel komitelerinde yer aldım. Çeşitli televizyon kanallarında belgesellerde yer aldım; pek çoğunda da bilimsel danışmanlık yaptım.

Vakit ölçüsünde dünyanın her tarafında biyolojik araştırmalar yapmaya gayret ediyorum. Özellikle çevre ülkelerden çalışmaya başladım. 2006 yılında ilk önce Ürdün’e gittim. Daha önce yurtdışına gitmiştim ama yurt dışını gezen çokça insanımız olmasına rağmen, bunların çoğu turistik gezi şeklindedir. Yabancıların ülkemizde yaptığı gibi bizim yurtdışına bilimsel çalışma maksatlı geziler bahsettiğim. Özellikle İsrailli botanikçiler (Kaçkarlar’da sıkça görebilirsiniz) veya yurdumuzun dört bir yanında rastlayabileceğimiz Orta Avrupalı böcek uzmanları gibi (bunlar elini kolunu sallayıp bizden bile rahat bir şekilde ülkemizde örnekler toplayabiliyor) geziler önceden yok denecek kadar azdı. Bir Türkün yurtdışında bilimsel çalışma yapması, yurtdışında örnekler toplaması, yeni bitkilere, hayvanlara isimler vermesi çokça nadir olan durumlardı. Bizden önce bu durumlara örnek verebileceğimiz istisna bir kişi söyleyebilirim.  Önceleri Gazi Üniversitesinde çalışan sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinden emekli olan Prof. Dr. Ahmet Ömer KOÇAK; dünyanın her tarafına gidip arazi çalışması yapan kelebekçi hocamızı örnek verebiliriz. O’nun dışında yurtdışında arazi çalışmaları yapan başka birini bilmiyordum.

Doğa Bilimci, Prof. Dr. Ahmet Karataş

Yurtdışına ilk arazi çalışmasına Zonguldak’tan arkadaşım Prof. Dr. Mustafa Sözen ile birlikte gittik. Ürdün’de eskiden beri tanıştığım arkadaşım Prof.Dr. Zuhair Amr’ın davetlisiydik. Ancak Rektörleri, Ma’an’dan kalkıp, birkaç yüz kilometre mesafedeki meşhur Petra antik şehri yakınlarında yarasa ağlarını kurmuş çalışırken; sadece bize hoş geldin demek için kalkıp gelmesi bizi hem şaşırttı hem de çok mutlu etmişti. Fakülte dekanı ise 65 yaşlarında İstanbul Üniversitesi’nde botanik doktorası yaptığı için hem güzel Türkçe konuşuyor hem de oldukça yakınlık gösteriyordu. Bir akşam Amman’daki fakültedeki çalışmamızı bitirip eve dönerken; Zuhair Arap ülkelerine sık gittiğini ve bunlardan Cezayir’in çok ucuz bir yer oluşundan bahsetti. Ben de Mustafa’ya “bak! Cezayir çok ucuzmuş” dediğimde ikimiz de uzun bir gülme krizine girmiştik. Sebebi neydi diye sorarsanız, az önce dediğim gibi Türkler’den yurtdışına gidip, örnek toplama, bilimsel arazi çalışmaları (en azından biyoloji alanında) neredeyse sıfır düzeyindeyken; biz Ürdün’de bu işi tersine çevirmiş; araziden örnek toplamışız, laboratuvarda inceleme, deney yapmışız ve makaleler yazmışız ve bu işi abarttık sanıp şimdi Cezayir’i göze kestirmişiz. Bu, o zaman için çok afaki bir durumdu. Hemen ertesi ay eşim ve meslektaşım Prof. Dr. Ayşegül Karataş ile İran’a gittim. O da akrepler, böğüler gibi hayvanlar üzerinde uzman. İran’daki çalışmalarımız çok verimli geçti, güzel sonuçlar elde ettik. Hatta yeni akrep ve böğü türleri keşfedip, onlara bilimsel adlar vererek bilimsel dünyasına tanıttık. Artık Türkler de yurtdışından canlı türlerine adlar verebiliyordu. Bu konuda ilk değilsek de öncülerden sayılırız. Pek çok kişiye de örnek olduğumuzu düşünüyorum, bizden sonra yurtdışına çıkanlar, çalışma yapan kişiler artmaya başladı, makaleler yazıldı. Bir sonraki ay Suriye’de arazi ve laboratuvar çalışmaları yaptık. Sonraki yıllarda bu türden çalışmalarım sürdü. K.K.T.C. ve Kıbrıs Rum Kesimi’nden Malezya’ya, Hindistan’dan Sri Lanka’ya, İzlanda’dan Uganda’ya kadar dünyanın birçok ülkesine gittim. Bunların bir kısmı doğa turizmi gibi oldu, bir kısmı örnek toplamalı ciddi uluslararası işbirliği yaparak araştırma şeklinde oldu. Çoğunu bilimsel dergilerde makaleler haline getirdik. Diğerleri de yine bilimsel temelli, gezi yazısı şeklinde değerlendirildi. Bunlardan ikisi Magma Dergisi’nde hem kapak fotoğrafı hem de o sayıda ana makale halinde basıldı.

-Reklam-
Doğa Bilimci, Prof. Dr. Ahmet Karataş

Bir doğa bilimci ve kuş gözlemcisi olarak Samsun Kızılırmak Deltası Kuş çeşitliliği hakkında neler söylemek istersiniz?

Ülkemizde 483 kuş türü vardır. Bunlardan bir kısmı soyu tükenmiş, 50-60 yıldır hiç görülmeyen Yılanboyun dâhil, 1910’lardan beri iki üç yıl önce Konya’da görülen Yakalı Toy gibi nadir türler de var. Yani 50-60 yılda bir 100 yılda bir gelen ya da İncegagalı Kervançulluğu gibi (büyük ihtimal bütün dünyada) soyu tükenmiş olanlar da bunlara dâhildir. Bu çulluk, Sibirya’nın en kuzeylerinde yaşıyordu ve 30-40 yıl öncesine kadar ülkemizde de vardı. Bunlar gibi tükenen veya çok nadir gelenler dışında Türkiye’de düzenli görebileceğimiz kuş türü sayısı yaklaşık 400’dür. Kuş fotoğrafçılığına nispeten profesyonel yaklaşan amatör bir doğa fotoğrafçısı Türkiye’yi düzenli olarak gezse, nerede ne kuş çıkıyorsa peşinden gitse göreceği kuş türü 400, belki birkaç fazlasıdır. Bunu www.trakus.org sitesindeki arkadaşlardan da biliyoruz.

Yurdumuzda en çok kuş türü bulunan alan, Silifke (Mersin)’deki Göksu Deltası; ardından ikinci sırada Kızılırmak Deltası’dır. Göksu’daki kuş türü sayısı 350 civarındayken; Kızılırmak Deltası’nda 300’ün biraz üzerinde olduğunu hatırlıyorum. Ancak her yıl eklenen yeni türlerle bu sayı artmaktadır. Örneğin, yurdumuzda ilk kez Bafra’da tespit edilen Karaboğazlı Dağbülbülü (Prunella atrogularis), Türkiye’ de hiç bilinmezken, birkaç yıl önce, Samsun’daki arkadaşlarımız bu kuşu yakalayıp halkaladılar. Yine Çalıkuşu Çıvgını (Phylloscopus proregulus), ilk kez Samsun’da halkalandı. Türkiye’nin ilkleri ve teklerinden olan pek çok türün Kızılırmak Deltası’nda olduğunu söyleyebilirim. Ne yazık ki her iki alanın da Milli Park gibi bir durumu yoksa da bu Ramsar alanlarının (Uluslararası Sulak Alan) pek çok milli parka göre nispeten iyi korunduğunu söyleyebilirim.

Karaboğazlı Dağbülbülü (Prunella atrogularis) / Fotoğraf: Prof. Dr. Ahmet Karataş

Samsun’da Prof. Dr. Sancar Barış’ın (kendisi Tıp fakültesinde Profesördür ama Türkiye’nin en iyi kuşçularındandır) yöneticiliğini yaptığı 19 Mayıs Üniversitesi Ornitoloji Merkezi bulunmaktadır. Bu merkezde arkadaşlarımız Doç. Dr. Kiraz Erciyas Yavuz ve eşi Nizamettin Yavuz başta olmak üzere halkalama ve diğer ornitolojik çalışmalar, uzun zamandır sürmektedir. Kızılırmak Deltası’nda her yıl binlerce kuş halkalınıyor. Bu halkalamalar sonucunda göçler izlenirken; halkalanan kuşlar nereden nereye gidiyor, nerelerde ve kaç yıl yaşıyor gibi, onların korunmasında kullanılacak hemen her çeşit bilgiye ulaşılabiliyor. Bu bahsettiğim arkadaşlar yanı sıra başka çalışanlar ve gönüllü katılımcılarla her yıl göç dönemleri ağırlıklı olmak üzere halkalama yapıyorlar. Onun için Samsun’daki bilgiler Göksu’ya ve hatta diğer bölgelere göre daha sağlıklı diyebilirim. Bana göre Türkiye’de en iyi araştırılan, çalışılan yerlerden biri, hatta bir numara desem yanlış olmaz Düzenli 400-420 türümüzü bulabiliyorsak bunun 320-325 kadarı sadece Samsun’daki Kızılırmak Deltası’nda bulunması çok çok iyi bir rakam. Yaklaşık Türkiye’nin 4 te 3’ü gibi.

Sazhorozu / Fotoğraf: Prof. Dr. Ahmet Karataş

Samsun için endemik bitki türleri nelerdir?

-Reklam-

Ben zooloji profesörüyüm. Botanik ile hobi düzeyinde ilgileniyorum. Daha çok fotoğraflarını çekiyorum. Bitkileri mümkün olduğunca uzman arkadaşlarımıza teşhis ettirip bilimsel olarak arşivlemeye incelemeye gayret ediyorum.

Yine amatör olarak söyleyecek olursam Davis’in meşhur Türkiye ve Ege Adaları Florası adlı 11 ciltlik kitabında Samsun’dan elliye yakın (TÜBİVES kayıtlarına göre 46 tür) bitki türü endemik olarak veriliyor. Yalnız burada yanlış anlaşılma olmasın, bu 46 tür sadece Samsun’a ait tür değil. Bazısı sadece Samsun sınırlarında, diğerleri ise Türkiye dışında başka hiçbir ülkede bulunmayan ama Samsun’da da görülenler. İki bitki türümüzün adı Samsunlu anlamında; biri madımak türlerinden “Polygonum samsunicum”, diğer lohusaotlarından “Aristolochia samsunensis”. İlki için, TÜBİVES’te sadece Samsun’da 900 m civarındaki meşelik ormanlarda yetiştiği bilgisi var. Diğeri de yine sadece Samsun’dan biliniyor.

http://host.nigde.edu.tr/akaratash/

http://www.ohu.edu.tr/akademik/ahmetkaratas

https://www.facebook.com/Biyolojik-%C3%87e%C5%9Fitlilik-Biodiversity-ProfDr-Ahmet-Karata%C5%9F-412141405493373/

-Reklam-

https://www.youtube.com/channel/UCawHNM8y09BzHajEZWww2YQ/videos

DEVAMI YAKINDA…

Yanıtla

Your email address will not be published.

Follow Us