Çözümsüz Değiliz

Okuma Süresi: 4 dk.

Çok değerli bir dostum kısacık bir soru sormuş feysbukta: “Kendinizi Sisyphus(Sisifos) olarak duyumsadınız mı hiç?”

Sisifos’da neyin nesidir derseniz, kısaca anımsatayım: Eski Yunan Mitolojisinde anlatılır ki; Olimpos tanrıları, Zeus’un isteği üzerine Korintos Kralı Sisifos’u cezalandırmaya karar verirler. Cezası, koca kayayı bir tepenin zirvesine kadar çıkartarak yerine oturtmaktır. Sisifos, bazen sırtı ile dayanarak ve bazen de kolları ve de bacakları ile kayayı kucaklayarak akşama doğru büyük zorluklarla tepeye çıkarır. Tam tepenin doruğuna varacakken, kaya yeniden aşağıya yuvarlanır. Bu işlem her gün böylece sürüp gider… Sisifos, ünlü tarihçi Homeros’un yorumu ile “yararsız ve umutsuz bir çaba ile cezalandırılmış olduğunu” anlar.
Sisifos bu cezaya karşı durarak tanrılara karşı bir tür zafer kazanabileceğini kanıtlamak üzere her gün bu kaya ile aynı şekilde boğuşmayı sürdürür. Çünkü kendisinin varoluş nedeninin bu çabası olduğuna inanmaktadır.”

İnsanların zorluğa düşüp kendisini çaresiz sandığı durumlar için sıkça anlatılır.

Çok kere hepimiz zaman zaman yaşayabiliriz bu duyguyu.

Ülkemizde AKP iktidarıyla büsbütün ağırlaşan koşullar, çok kişide bunaltıcı bir kısırdöngü yaşandığı, sanki çözümsüz sorunlarla boğulmakta olduğumuz duygularına yol açabiliyor.

-Reklam-

Ama bu mitolojilerdeki tek kişilik çile öykülerine çok öfkelenirim ben. Belki de tarih öğretmenliğinden gelen bir bilincin bende yarattığı, her şeye karşın, eninde sonunda iyiye doğru süren, durdurulamaz bir gelişime/değişime inandığımdan. Çünkü, tarih göstermektedir ki; insanlık baştan beri ve en eski toplu yaşam biçimi olarak, üretimde ortaklaşma, işbirliği, işbölümü, dayanışma ve paylaşma gelenekleriyle günümüze ulaşmıştır. Temel gelişim çizgisi budur. Arada, üretim ilişkileriyle sınıflaşmalar, bir sınıfın egemenleşerek, ötekileri sömürüp ezmesi görülmekteyse de, böylece sürüp gitmeyebileceğini insanlık yakın geçmişte örnekleriyle görmüş, geçirmiştir.

Mitolojilere inanırsak, böyle bir şey yokmuş da, insanlık hep “tek kişilik çaresizlikler” yaşamakla geçirmiş koca bir tarihi algısına elbette kapılabiliriz. Hep böyle sürüp gidecekmiş sanırız. “Böyle gelmiş böyle gidecek” sözüyle durmadan yinelenen bir çaresizlik mırıldanışı da dinler dururuz çevremizde.

Oysa öyle değildir.

Gerçek yaşamda ve tarihte, ne insanları cezalandıran tanrı vardır, ne de öyle “Sisifos çaresizlikleri” yaşanmıştır. İyi ya da kötü yaşadıklarımız, toplu yaşam düzeninin işleyişinden kaynaklanmaktadır. Artık az çok okuyup yazanlar bilirler ki; çekilen ve tek kişilikmiş, yalnız biz yaşıyormuşuz gibi algıladığımız çilelerin temel bir nedeni vardır. Örgütlü ve bilinçli bir sınıf, örgütsüz ve bilinçsiz olan sınıfları ezmektedir her daim…

Her sorunun olduğu gibi, bu sorunun da çözümü vardır…

-Reklam-

Örneğin, son günlerde TBMM’ne sunulan bir yasa önerisiyle emek kesiminin gelecek güvencesini oluşturan ve bir ölçüde iş güvencesi de sağlayan “kıdem tazminatı” tartışması yeniden gündeme getirildi.

Yıllardır da ısıtılıp ısıtılıp getirilmekteydi…

Üstelik onca darbe iktidarları bile cesaret edememişken…

AKP’nin bu girişimi, özünde “15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimi” bahanesi kullanılarak, tüm muhalefeti ve işbirlikçi sermaye iktidarına direnme olasılığı olan toplum kesimlerini sindirme fırsatçılığının yeni bir atılımı…

Tüm din-iman söylemlerine karşın, aslında tüm yakın geçmişinkiler gibi AKP İktidarının da bir sermaye kesimi iktidarı olduğunun da kanıtı…

-Reklam-

Hem olağanüstü hal koşulları, hem de büyük ölçüde etkisizleştirdikleri sendikal örgütlerin durumu gözönüne alındığında bu kez kolayca hedefe ulaşacaklarını düşünmüş olmalılar.

Ancak, sandıkları kadar kolay olmayacağa benzer. Çünkü hesaplarını boşa çıkarabilecek bir gelişme yaşandı yakın günlerde. CHP, pek çok sol eleştiricilerini de yanıltan, ama kendisinden de beklenip duran bir adım attı. Konuyu görüşüp tartışmak, hem emek kesiminin tavrını, hem de bilim çevrelerinin değerlendirmelerini almak üzere bir çalıştay düzenledi.  Uzunca bir zamandır yan yana görmediğimiz işçi konfederasyonları başkanları (DİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ), Korkut Boratav, Bilsay Kuruç… başta olmak üzere, emekçi dostu birçok bilim adamı da çalıştaya katıldı.

Hemen hepsi, bu yeni yasa girişiminin karşısında olduklarını, bütün allı pullu sunuşlara karşın, “Kıdem Tazminatı Fonu” adı verilen yeni düzenlemeyle, geçmişte böylesi hemen tüm “fon”ların başına gelenleri de anımsatarak, “işçi ve emekçilerin kıdem tazminatının da deve yapılıp yok edileceği” saptamasında buluştular. O nedenle de, ısrar edilirse, engellemek için ne gerekirse yapılacağını ve tüm direniş yollarının kullanılacağını kamuoyuna açıkladılar.

Eğer, neredeyse gelenekselleşen bir “satış” söz konusu olmazsa, ne zamandır “örgütsüz ve bilinçsiz” gibi bir izlenim veren işçi sınıfının ve dayanışabileceği emek kesimlerinin üzerindeki ölü toprağı “kıdem tazminatı” konusuyla, silkelenecekmiş gibi görünüyor.

Umarız, yanıltmazlar…

-Reklam-

Yanıtla

Your email address will not be published.

Follow Us